Ademoğlu'nun beşerden İnsan'a olan yolculuğu oldukça soyut. Peki bu yolculuk yaşadığımız fani dünyada neye takabül ediyor? Neye tekabül etmeli?
Din'i tanımlamak gerekirse: Din, bireyin yaşamını Tanrı'ya göre belirlemesidir. Burada Din, insanın dizi parçalana kadar ibadet etmesidir, tanımı uygulanmamıştır. Gayet basit bir şekilde, bireyin yaşamını Allah'ın emri altında yaşamasıdır. Bu yaşayış tarzı soyut bir duruma yol açmamakla birlikte, her bireyin anlayabileceği kadar basit ve gündelik hayattandır. Ama bu o kadar da kolay bir şey değildir.
Şimdi bakınca insanlaşmak, buzdağının görünmeyen tarafına itafen buzdağının görünen kısmında yaşamak idi. Din, bireyin yaptığı her davranışta Allah'ı düşünmesiyle onu her zaman insanlaştırır aynı zamanda. Din burada beşerin insanlaşma yolculuğundaki yolu aydınlatan ilahi bir fener oluyor. Bundan dolayı Din hiçbir şekilde soyut ve bu dünyadan uzak kabul edilmemelidir, hatta ve hatta Din fani dünyayı esas alır. Öyle ki, kimin ne olduğu bu dünyadaki yaptıklarıyla bellidir.
Peki burada İnsan'a ne düşüyor? İnsan'a düşen iki tür sorumluluk vardır: Bireysel sorumluluk ve toplumsal sorumluluk.
İnsan'ın bireysel sorumluluğu hakkında Bilinç başlıklı yazımda bahsetmiştim. Burada beşerin insanlaşıp, ilahi bir dünyagörüşüne sahip olması bir lütuftur. Burada İnsan'a düşen görev ise bu dünyagörüşünü sürekli olarak tazelemesi ve bu yönde ilim ve irfan sahibi olmasıdır.
İnsanın toplumsal sorumluluğu ise Din'in gereği olarak bu algısını gündelik hayatına taşımasıdır. Zulüm gördüğü yerde mazlumu savunması, haksızlığı görmezden gelmemesidir İnsan'a düşen toplumsal görev. Gördüğü yanlışı düzeltmeli, beşerlere insanlaşma yönünde yardımlar yapmalıdır. Ona lütfedilen bu hikmeti kendine saklamamalı, bunu topluma açmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder