21 Mayıs 2014 Çarşamba

Varlık Felsefesİ

   Varlık felsefesi her zaman ilgimi çekmiştir. Çok büyük bir düşüncedir, sorudur "Varlık var mı?" sorusu. Soru ne kadar basit kurulsa da arkasında sakladığı anlam çok daha büyüktür. Varlık felsefesi hakkında pek de bireysel bir çalışmam olmadı, ama okuldan gördüğüm kadarıyla insanlığın varlığa bakış açısı hakkında ufak çıkarımlarda bulundum.
   "Varlık var mı?" sorusunda tanımlanan varlık, nedensiz ve sonsuz olandır. Bu konuya dikkat çekmek isterim. Yani ortada "Bu masa gözüküyor da, ya yoksa?" gibi avam seviyede bir felsefe değildir. Ben,şahsen varlık felsefesinin çıkış noktasını, dine bağlı olmadan Tanrı'yı arama uğraşı olarak görüyorum. Filozoflar hayatlarının ne kadar fani olduğunu görüp, fani olmayan, her zaman her yerde sadece O olduğu için O olan bir varlığın olup olamayacağını kendilerine sormuşlardır. Varlık felsefesi sonradan bu soyutsallığını kaybetse de, sonradan dediğim avam seviyeye dönüşmüş olsa da, başlarda gerçekten hakikati arama uğraşı olduğunu düşünüyorum.
    Bir sürü düşünce sıraladım ama arkası bomboş. Düşüncenin ispatlanabilir olması gerekir yoksa o düşünce "bence" ile başlayan bir hayale dönüşür. Varlığın olmadığını ileri süren sofistlerden olan Gorgias demiş ki " Varlık yoktur, olsa da bilinmez, bilinse bile aktarılamaz." Ne kadar büyük bir söz! Demiş ki Gorgias, varlık çok yüce bir şeydir, o kadar yücedir ki biz onu bu fani dünyada bilemeyiz, bilsek bile onu anlatıcak kelime bulamayız. Burada varlığı ne derece yücelttiği anlaşılabilir.
Bu yönden sofistlerin varlığa bakış açılarına şaşmamak elde değil. Platon ise benzer bir düşünce tarzıyla farklı bir sonuca varır. İki dünya tasarlar, nesnel dünya ve idealar dünyası. Fani dünya ve Tanrı katında dünya... Platon bu iki dünya arasındaki mesafeyi sofistler gibi kurulmaz kılmamıştır, bu iki dünya arasında kurduğu tek köprü akıl köprüsüdür.
    Demokritos'un varlığı atomla eşitlemesi ise varlık felsefesini bambaşka bir yola yöneltmiştir. Artık Dünya'yı fani gören, yüceliği araştıran filozoflar gitmiş, yerine varlıkla maddeyi eşitleyen, felsefeyi avam seviyede kılan filozoflar gelmiştir. Demokritos varlığı masayla eşitlemiş "Acaba bu masa neyden oluşuyor?" diye düşünmüştür. Böyle olunca önceden Tanrı'yı arama uğraşı olan güzelim varlık felsefesi, varlığı beş duyuyla algılanmaya mahkum etmiştir. Demokritos'un bu görüşü varlık felsefesine bir virüs enjekte etmiştir. Çünkü onlardan sonra gelen filozoflar varlık felsefesinin gayesini doğru anlamamış, bundan dolayı da yüzeysel kalmışlardır.
    Velhasıl kelam,o dönemin bütün filozoflarında bu tarz bir Tanrı arayışını görebileceğimizi düşünüyorum. Dediğim gibi bilgim derste dinlediğim bir iki cümlelerdir ama sonuç olarak, insan gerçekten hayret ediyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder