21 Mayıs 2014 Çarşamba

Ademoğlu?

    Dünya'daki bütün insanları tek tek analiz edemeyeceğimiz bir gerçek. Başka bir gerçek ise bütün insanların kökünün aynı olduğu. Öyleyse bu kökü incelediğimizde, genel anlamda insanla alakalı önemli çıkarımlar elde edebiliriz. Bu ise bizi direk Yaratılış Kıssası'na götürüyor.
    Yaratılış Kıssası'nda görüleceği gibi Adem, kokuşmuş balçığa Allah'ın ruhunun üflenmesiyle yaratıldı. Bu ne demek? Yani kokuşmuş, değersiz bir pislik ile Allah'ın ruhunun buluşması Adem'de meydana geliyor. Bu bizim için ne ima etmeli? Kıssadan da anlaşılabileceği gibi Adem'in iki yanı vardır. Ben bunlara Ali Şeriati gibi İnsan ve Beşer olarak adlandıracağım.
     Beşer kimdir?
     Beşer, ademoğlunun somut Dünya'da yaşayan hayvanî parçasıdır. Ademoğulları bu yönden,biyolojide de olduğu gibi, hayvanlar kategorisine girer. Yani nasıl bir kaplan acıkır ve avlanıp avını yedikten sonra yaşamsal ihtiyaçlarını gideriyorsa Adem de yaşamını devam ettirebilmek için et yer, meyve yer, su içer, uyur, dinlenir. Bu gayet normal bir şey olduğu gibi, bizim bu gerçeği yok saymamamız gerekmektedir. Öyle ki insan sadece ve sadece yaşamsal ihtiyaçlarını giderdikten sonra düşünebilir, yazabilir, çizebilir. Yani beşer, insanın somut Dünya'da yaşayabilme içgüdüsüdür.
     İnsan kimdir?
     Tamam, Adem de hayvan gibi yiyip içiyor ama arada bir fark vardır herhalde. İşte bu Allah'ın ruhudur.İnsan dediğimiz bölüm ise Allah'ın ruhunu temsil etmektedir. Çünkü Allah'ın ruhu olmadan insan bir beşer olur ve sadece yaşamını sürdürmek için yaşar.İnsan aşaması ise böylelikle Adem'in yaşamsal ihtiyaçlarını giderdikten sonraki halidir. Bu Adem artık sorular sorar, hayatı sorgular ve bu düşünceleriyle somut Dünya'dan ayrılır. Kokuşmuş balçıktan ayrılıp kendine üflenen ruhun aslını araştırır. Bu Adem için artık Dünya pek de önemli değildir, Ama ne zaman ki İnsan acıkır, hemen bu düşüncelerini,sorularını halının altına süpürür ve yaşamsal sürekliliğini devam ettirebilmek için uğraşta bulunur.
      Antik Yunan'a baktığımızda ise, o dönemlerde bir sürü filozofun, sanatçının ve alimin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu bir rastlantı mı? Kesinlikle değil. Antik Yunan'ın topumsal sınıflarını incelediğimizde yaklaşık olarak nüfusun %60'ının köle olduğunu görüyoruz. Bu da bize gösteriyor ki, Antik Yunan'da bir Yunanlı'ya en az bir köle düşüyordu. Buradan da anlaşılabileceği gibi demek ki, köleler sahiplerinin yaşamsal ihtiyaçlarını gideriyorlardı, sahipleri ise derin düşüncelere dalıyorlardı. Yaşadıkları hayat için uğraşmadıklarından, hayatın nedenini sorguluyorlardı kendilerine.
Bir parantez açıp demeliyim ki, her ademoğlunda insan ve beşer kısmı bulunmaktadır. Yani Yunanlılar kölelere kölelik yapsalardı, o zaman köleler filozof,sanatkâr veya alim olurlardı. Burada Adem'e ve onun soyundan gelen herkese verilmiş olan özellik ise, yaşamsal ihtiyaçlarını giderdikten sonra düşünsel bir yolculuğa çıkmalarıdır. 
      İçinde yaşadığımız toplumların ve sistemlerin, bireyleri yaşam mücadelesine mahkum bir hayata mecbur bırakmaları, bu kişilerin insanlaşma yoluna bir bariyer çekmektedir. Bu tahmin edilemez derecede bir zulümdür. Bu özelliğe sahip bütün ademoğullarına yapılmış bu zulüm, onları beşeri sisteme mahkum eder, hayvanlaştırır. Günümüze bakacak olursak, insanların beşerleştirilmesi sadece ay sonunu hesaplayan kişilere yapılmıyor, medyatik özendirmelerle,reklamlarla, trendlerle beşeri hayat, süslemelerle özendiriliyor. Oysa insan bilmelidir ki, yaşamasını gerektirdikten sonraki her eylemi insanlaşmak üzere olmalıdır. Bugün ise fakiri ve zengini olmak üzere herkes; beşeri hayata, oluşan ekonomik sistem tarafından mahkum edilmiştir. Biri lokmasının derdinde, diğeri de markasının...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder