Ortada bir ben var. Annesi Çemişgezek'li, babası Posof'lu, ismi Süheyb olan, İstanbul Erkek Lisesi'nde okuyan bir insan var ve ne yazık ki bu insana en uzak olan şahıs yine benim. Öyle ki kendime "Ben kimim, neyim, kimin nesiyim? " sorusunu düşünmemişim bile. Kendi hayatımla ilgili olgularla o kadar meşgul olmuşum ki bütün bu olguları anlamlaştırıcak yegane sebebi sormamışım. Şimdi bu soruyu kendime sorup, olabildiğince dürüstçe cevap vermeye çalışacağım.
Ben kimdim? Ben bundan önce iskeletsiz bir şeydim. Öyle ki orta okulu Anafen'de okuyan ben gayet namaz kılıyor, dua ezberliyordum. Sonra İstanbul Erkek Lisesi'ne (İEL'e) geldim. Wow! Bambaşka bir ortam! Ama benim evrim geçirmem 2 günden fazla sürmemişti. Öyle iskeletsizdim! Annemden, babamdan aldığım kültürel din anlayışımı "içkili ortama girmemek" üzerinden yürütüyordum. Vay be! Saçmalığa gel, demek ki ben de ne olduğumu bilmiyordum. Dinimi kültürel seviyede yaşıyordum. Ortada kemiksiz bir Süheyb ve onu kenarlara çekiştiren faktörler... Çok şükür ki ailemden din öğrenmişim ve ergenlik döneminde ailesini küçümseyenlerden olmamışım. Eğer ki ben ailemin düşüncelerine, değerlerine sahip olmasaydım sonsuz bir boşluğa düşecektim. Öyle bir boşluk ki insanın kendi özüyle çelişme durumu. Çok şükür!
Şimdi ben kimim? Merhum Ali Şeriati'den Allah razı olsun, öldükten 37 yıl sonra bana aydınlık yolunu açtı." İnsan nedir, ne yapmalı?" sorularını kendime sormamı sağladı ve kalbimden geçen en doğru cevaplarla beni buluşturdu. Kendimi ifade etmem gerekirse ben, müslüman olmaya çalışan biriyim. Allah'ın rızası için yaşayan ve her davranışında aklına "Allah ne yapmamı ister acaba?" diye sormaya çalışan bir insan yolunda olmak üzere ilerliyorum. Çok şükür bunu sadece düşünsel açıdan değil ameli açıdan da gerçekleştirmek üzere namaza başladım ve inşallah beş vakit namaz kılanlardan olurum. Öyle ki hayatımı da namaz kılar gibi titiz, dikkatli, Hak yolunda harcarım inşallah.
Annemin çok güzel bir benzetmesi var. Der ki, insan hayatı bir parantezle başlar ve bir parantezle biter. İnsan ise bu parantezler arasına bir cümle yazar. Ama insanın yazması gereken cümle paragraftan bağımsız olmamalıdır. Eğer ki insan kafasına göre bir cümle yazarsa paragrafın yapısı bozulur. Yani insan kendi hayatını yaşamakta özgür değildir! Öyleyse insan öncelikle paragraftaki yazıyı anlamalıdır yani başka insanların hayatlarını... Başka insanların hayatından kastım kapı komşusu değildir. Çok daha bütüncül bir yaklaşımdan bahsediyorum ki, burada insan tanıya tanıya insanlığı tanımaktır amaç. İnsan cümlesini yazarken bir sonraki neslin kendi cümlesine bakacağını düşünmelidir. Her şeyi geçtim insan cümlesini yazarken "Acaba kitap yazarı buraya ne yazardı?" diye sormalıdır kendine. Ben ise kendi cümlemi yazmak için paragraf okumaktayım şu an. Gelecekteki ben için yegane gayem vardır: Avrupa'da eğitim görebilme imkanını nimet olarak görüyorum ve bundan dolayı tek gayem, Avrupa'yı analiz eden alimlerden olup bunu halka yaymak. Günümüz şartlarında Avrupa ile uzaklık 3-4 saat olsa da aradaki kültür farkı yadsınamaz. İki toplum birbirinden bu kadar etkilendiği halde bu kadar farklıysa bu süreci kolaylaştırmak benim gibi insanların görevidir. Ben kendi patikamı çizdiğimi düşünüyorum. Allah yolumu hayır eylesin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder