Amerikan Mektupları - Düşünen Adam Aranızda / Nurettin Topçu, Dergah Yayınları, Sayfa 50-54:
Evet, var kuvvetleriyle Avrupa'yı taklit etmişler. Adeta Avrupa'da ne varsa buraya nakletmek istemiş, yanlış anlamışlar... Ne fena kopya etmişler! Öyle ki kendi varlıklarına veda ettikten sonra Avrupa'nın gerçek bünyesiyle de araları dehşetle açılmış. Şimdi onlar ne kendileridir, ne de Avrupalıdırlar. İşte ispat ediyorum:
Geçenlerde bana kendisinin Avrupalı olduğunu muhakeme ile ispat edeceğini söyleyen bir Türk dostum randevu vermişti. Bir vapur iskelesinde buluşup bu görüşme için şehrin tenha bir köşesine çekilecektik. Lakin dostum randevusuna tam bir saat geç gelebildi ve bir sürü özür dilemekle söze başladı. Kendisine "Bugünkü gezintinin mevzuu olacak mesele halledilmiştir. Gezintimize hiç gerek kalmadı" dedim.
Dostum hayretle yüzüme bakıyordu. "Öyle ya" diye hayretine cevap verdim. "Avrupalılık her şeyden önce vaktin kıymetini bilmek ve bir dakikasını boş geçirmemektir. Siz benim bir saatime hiç düşünmeden kıydınız. Avrupalılık yine her şeyden önce sözünde durmak, randevusuna vaktinde gelmesini bilmektir. Siz sözünüze hiç kıymet vermediniz. Bana ait ne değerli hakları çiğnediğinizi biliyor musunuz? Siz Avrupalı olamamışsınız!" Dostumun şaşkınlığı büsbütün arttı. Ben devam ettim: "Bakın size söyleyeyim, Avrupalılık daha ne gibi şeylerdir: Usanmadan çalışmak ve çalışmayana hayat hakkı da vermemektir."
Biz konuşurken dilenciler hiç rahat vermiyorlardı. Sanki bu izzetinefis ve çalışma düşmanları, bizi Avrupa'dan şu anda ayıran mesafenin canlı ölçüleri idiler. Arkadaşım üzülüyordu. Fakat ben onu bugün üzmeye karar vermiştim. Hem de mühendis dostum Paris'te tahsilini yapmıştı. Ama Avrupa'da okuyan pek çok vatandaşları gibi bozulan şarklı ruhun Avrupa'ya götürmüş ve onu hiç düzeltmeden geri getirmişti.
Beni altı yıl Paris'te elçilik işlerinde bulunmuş, tam on dört sene de Londra'da yaşamış ve Avrupa'yı hakkiyle tanımış bir Amerikalıyım. Bizim Avrupalılardan daha çok şeyler almaya muhtaç olduğumuzu biliyorum. Topraklarımızın çok zengin oluşu bizi ebedi ve insanlık için örnek yapmaya kâfi gelemez. İstanbullu dostuma da kendilerince Avrupa'dan alınması gerekli olan daha birçok şeyleri söylemem lazımdı. Birer birer saydım:
"Avrupalılık:
Parasını israf etmeyip kendi kazancı ile yaşamak, hırsızlığa mecbur olmamaktır.
Kimseye bol keseden ikramlar yapmamak ve kimseden kendinin olmayan bir hak iddiasında bulunmamaktır.
Kimsenin emeğiyle yaşamaya tenezzül etmemektir. Avrupa'da kadın, erkek, çocuk, çalışabilen herkesin ekmeğini kendi kazanması aç gözlülük değil, namuskârlık eseridir.
Önceden kontrol edilmiş bir bütçe ile geçinerek başkalarını dolandırmamak ve kadere bağlanmamaktır.
Başkasından her aldığını vaktinde mutlaka geri vermektir. Hiçbir şeyi çalmamaktır: Vakti, gücü, sıhhati, hissi, huzuru, vicdanı ve parayı, hatta mirası... Hulasa her şeyi sahibine bırakmaktır."
Arkadaşımda "Biz neyi çalıyoruz sanki? Ben neyi çalıyorum?" demek ister gibi bir heyecanlı karşı gelme hali sezdim. "Dur, anlatayım: Biraz evvel vaktimi çaldınız. Ben ayakta beklemekten yoruldum; gücümü çaldınız. Şimdi bu hallerinize asabileştim ve burada bir saatten beri soğuk aldım; sıhhatimi de çalmış olacaksınız. Mekteplerinizde daha on yaşında, hatta yedi yaşındaki çocuğa, duygusuna asla sahip olamayacakları büyüklükleri sizin yaranmak istediğiniz kimselerde zorla var diye gösteriyor ve erkenden talimleri yaptırıyorsunuz; onların hislerini çalıyorsunuz. Mekteplerinizin yetiştirdiği kız ve erkek gençlere ruhtaki samimiyeti öğretmiyorsunuz. Kendilerinde olmayan karşılıklı bir takım hisleri var diye gösteriyorlar; birbirlerinin hislerini çalıyorlar. Huzuru çalan burada her şey: Sokaklardaki araba ve otomobiller, ayak satıcıları, dilenciler, rozetçiler, vakitsiz particiler. Şu vapurun kamarasındaki gazetecilere bakın. Sinirleri bozan sesleriyle şu bin kişinin başına her biri bir beladır. Ama bunlar birbirlerine bela olmaya öyle alışmışlardır ki hiç birbirlerine ses çıkarmıyorlar. Zira içlerinde başka zaman o gazetecilerin de başına bela olacaklar vardır..."
"Vicdanın çalınması; bilirsiniz ki, inanmadığımız, kabul etmediğimiz hususlarda, reyimizin zorla elimizden alınması veya bizim hesabımıza haksız yere kullanılmasıdır. İnanmadığımız fikirleri bize zorla mal etmek, mesela inanmadıklarımızı genç bir nesle okutmaya mecbur etmektir. Sevmediğimizin huzurunda secdeye bizi mahkûm etmektir. Sizin içinizden biri, daha kalabalık ve kabadayı bir zümrenin hoşuna gitmeyen bir işi yaparsa onun üzerine atılmıyorlar mı?.."
"Para çalmak meselesine gelince; bu işte geceleri evden çalan hırsızlar hele bir tarafta kalsın, izniniz ve arzunuz olmadan sizden alınan paraları düşünün; dolandırıcılığın türlü çeşitlerinden başka zaruri ianeler, kanunsuz para almalar, esnafın alışverişteki pazarlık sanatı ve bu sanatın gayesi, hava paraları, rüşvetler, hediyeler, bahşişler nihayet hak sahibinin hakkını alamaması hırsızlık değil de nedir?"
"Miras çalmanın da türlü şekilleri var: Kocanın malını karısına bağışlama veya hileli satma dalavereleri hep Şarka ait zekâ eserleridir ve bunların hepsi hırsızlıktır!"
Dostumun sabrını israfa mecburdum. Avrupalı olduğunu ispat için bugün söz sahibi o olacak yerde ben olmuştum. O besbelli bana Avrupalı olduğunu ispata medar olsun diye iyi giyinmiş ve gelirken tıraş olmuştu. Kaybettiği zamanın sebebi de belki bu olmuştu. Lakin o şimdi pek mahcuptu. Ona âlimin cübbe ile âlim olamayacağını anlatmanın tam zamanı idi. Telkinlerime devam ettim. Zavallı dostum sanki utancından ölmüştü:
"...Avrupa, hürmetin kıyafete değil, meziyete yapıldığı yerdir ve Avrupalılık, büyük adamı kıyafetiyle değil, kalp ve ahlakı ile tanımaktır. Evet, yine Avrupalılık:
Kendi evinin önünü temiz tutmaktır ve başkasının evinin önüne de çirkef atmamaktır.
Dostlarına karşı zekâsını değil, kalbini kullanmaktır.
Vicdanı ve kanaati hilafına rey vermemektir.
Başkalarının vicdanına kontrol hakkına sahip olmamaktır. İnsanın kadir ve kıymetinin tanınması, insanın insana kul olmamasıdır.
Kendi milletinin mazisine küfretmemektir.
Her başa geçeni mutlaka alkışlamamak ve asla alkışlatmamaktır. İbret alınacak hadiselere bakarak kendine gelmesini bilmektir.
Bilenin üstte, bilmeyenin altta bulunmasıdır."
Karşımda sabrını, izzetinefsini mahvolmuş gördüğüm dostum bana öyle geliyordu ki şu anda değil sadece Avrupa'yı, hemen hiçbir şeyi bilmez bir haldedir. Haline acıdım. Sözlerimin sona geldiğini kendisine temin ettim. Dedim ki: "Son sözlerim: Siz ilmi tersinden almışsınız, aklınızı da tersine kullanıyorsunuz. İşte misalleri:
Avrupa'da küçük çocuk yetiştirirken, bir kapıyı açmasını öğretmekle başlıyorlar. Sonra alim yetiştiriyorlar. Siz beşikte iken oğlum büyük adam olacak diye büyük adamlıktan başlatıyor ve az sonra sokak kapısından dışarı atıyorsunuz. Onlar da işte böyle büyük adamlıktan başlıyor, tımarhanede veya içki sokaklarında bitiriyorlar.
Siz evlerinizde yerlere halı seriyor ve sokaklarınızı pislikle dolduruyorsunuz. Evden içeri girerken potinler çıkıyor; buna temizlik diyorsunuz. Avrupalılar sokaklarını temizliyor ve evlerine temiz potinleriyle giriyorlar; buna temizlik diyorlar.
Sizde ilim, insanların hem ahlakını, hem aklını bozmaya yarıyor. Sizin köylünüz münevverinizden daha akıllı ve daha ahlaklıdır. Avrupa'da ilim, akıllı ve ahlaklı yapar. Köylü çok geridir, münevver ileri adamdır.
Köylüye güvenilmez, inanılmaz; münevvere hem güvenilir, hem inanılır. Sizde iş aksinedir..."
Dostum Avrupalı olmadığına inanmıştı. İlk fırsatta geçen bir tramvaya atlayıp kaçmaya hazırlanıyordu. Dedim ki: "Acele etme, bir taksi tutarsın. Bütçen o kadar muntazam değildir. Söyleyeceğim birkaç söz kaldı:
Avrupa'dan aldığınız insanlığa musibet getirici şeyler de az değildir. Avrupa'dan fena, fakat alınması kolay ne varsa onları da hep almışsınız: Fabrika, otomobil, tırnak boyası, dans, frenkçe kelimeler, piyango, takızaferler, vesaire vesaire...
Avrupa'dan alınması lazım olan değerlerine ait şüphesiz ki sizin de birçok bilginiz var. Lakin bunları ilk mektep çocuklarına olsun anlatıyor musunuz? Mademki öğretmiyorsunuz, o halde kurtuluşunuzu neden bekliyorsunuz?
Dostum, emin ol ki bu kurtuluş yolu, Avrupa'nın iyi şeylerini kapıp kaçırma gibi şuursuz bir taklit ile de bulunmaz. Evvela kendi benliğinizi bulacak, benliğinize bürüneceksiniz. Sonra onun işleme safhasında Avrupa'dan bu işe elverişli olan ve insandan emek bekleyen iyi şeyleri alacak, benliğinizde eritecek, kaynaştıracaksınız. Her şeyden evvel kaybettiğiniz benliğinizi bulmanız lazım...
Hareket II / 21 Kasım 1948
Son paragraf olmadan eksik kalırdı. Dikkatle okunursa neyin hangi açıdan ne derece övüldüğü daha iyi anlaşılır. Vesselam
YanıtlaSil