16-26 Şubat arasında girdiğim Abitur sınavları sonrasındaki Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı (YGS) beni Türkiye'deki "eğitim" sistemini bununla birlikte bu eğitimin ne derece doğru ölçülüp, değerlendirildiğini sorgulamaya itti. Acaba çocuklar ve gençler toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde ediyor mu, bunun yanında elde ettikleri bu eğitimi ne derece verimli değerlendirdikleri doğru ölçülüp, değerlendiriliyor mu?
İnternette yapılacak 5 saniyelik arama sonucunda eğitimin değeri ile alakalı birbirinden güzel özlü sözler bulabilirsiniz*. Eğitim elbette bu sözlerin ifade ettiğinden katbekat daha önemlidir. Eğitim ile çocukların ve gençlerin zihinsel altyapıları zenginleştirilip, kişiliklerini geliştirmeleri için yapılan bütün bu uğraşlar, kurulan bu büyük sistem elbette daha iyi bir gelecek içindir.
İstanbul Erkek Lisesi'nde tanık olduğum Alman eğitim sisteminin hangi yönleriyle Dünya'nın en iyi mühendislerini çıkardığını 5 yıl boyunca farklı farklı yönleriyle inceledim. Her ne kadar Alman eğitim sistemi en iyi, en mükemmel, en başarılı eğitim sistemi olmasa da ortada eğitim düzeyi yönüyle Türk eğitim sistemi ile arasında belirli bir farkın olduğunu da inkar etmemek gerekir.
1. Bilgi Seviyesi
Öğrencilere verilen eğitimin ölçülüp değerlendirilmesi için sınav şarttır. Zira öğrencilerin aynı soruya, probleme, duruma verecekleri reaksiyon o soru, problem, durum ölçüsünde öğrencilerin eğitimini ölçecektir. Bu değerlendirme; sorulan soruya, probleme, duruma bağlı olduğundan dolayı mükemmel olması beklenemez lakin etkili olması beklenebilir. Bu hususta bir eğitim sisteminin etkinliğinde sınavlarda sorulan soru tipleri önem kazanıyor.Türk eğitim sisteminde soru tiplerini inceleyecek olursak, sistemin genel seviyede bir bilgi haznesini yeterli kabul etmediğini görürüz çünkü sınavlarda spesifik bilgilerin önem kazandığı soru tipleri yoğunluktadır. Örneğin "benzemek" fiilinin "beniz"den türediğini veya İran'ın topraklarında bulunan Hürmüz Boğazı'ndan milli gelir elde edip etmediği bilgileri ile çözülebilmesi mümkün olan sorular... Buradan yola çıkarak söylenilebilir ki, Türk eğitim sisteminde öğrenciden beklenen, öğrencinin büyük ve detaylı bir bilgi hazinesine sahip olmasıdır.
Alman eğitim sisteminde ise genel veya özel bilginin hiçbir önemi yoktur. Bundandır ki her sınava bir formül kitabıyla girilebiliyor. Peki öğrenciler neye göre sınava tabii tutuluyor? Bilginin kullanımına ve bunun bilimsel açıklamasına göre. Örneğin öğrencinin herhangi bir fizik probleminde formül ezberlemesine gerek kalmaz. Mühim olan sorunun belirlediği şartlarda hangi formülü ne amaçla kullandığını bilmesidir ve bunu açıklamasıdır. Burada öğrenciye öğretilen ise metodolojidir. Formüle ihtiyaç duyulmayan derslerde ise verilen verilerin uygun bir lisanla analizi beklenir. Örneğin Almanca dersinde öğrenciye bir gazete köşe yazısı verilir ve öğrenciden bunun analizi beklenir. Bu hususta öğrencinin bilmesi gereken bilgi sadece metnin yazımı hususundadır ve bu bilgilerini verilen gazete yazısının analizinde uygulamalıdır.
2. Bilginin Kullanımı
Alman eğitim sisteminde, genel seviyede bilginin kullanımı ciddi seviyede bir ölçme yapmıyor zira öğrencinin formül kitabına bakması ve uygun formülü seçmesi bu konuda yeterli olacaktır. Burada öğrenciyi ölçen şey ise açıklamadır. Öğrenci; elindeki verileri, bu hususta kullandığı formülleri ve metotları bilimsel bir dil ile makale tarzında sınav kağıdında sunması gerekmektedir. Bu hususta öğrencinin sınav kağıdında neyi belirttiği kadar neyi nasıl belirttiği ve neyi neden belirttiği de önem kazanmaktadır. Örneğin bir metnin dil üzerinden analizi isteniyorsa sözcük/cümle kullanımı, söz sanatları incelenir; eğer yapı üzerinden analizi isteniyorsa cümle uzunluğu, paragraf uzunluğu, paragraf sayısı incelenir. Bu örneği tümel olarak inceleyecek olursak, Alman eğitim sisteminde bir öğrenci elindeki verilerle hangi yöntemleri izleyip istenilen sonuca ulaşabileceğini öğrenmektedir.Üzülerek söylüyorum ki, bilginin kullanılması hususunda Türk eğitim sistemi bir hayli geride kalıyor. Bunun temel nedeni ise eğitim sisteminin merkezinde çoktan seçmeli sınav mantığının yatmasıdır. Öğrencilerimiz verilen şıklar arasından doğru şıkkı seçebiliyor ama şıksız bir soruda doğru sonucu bulacak, bulsa bile bu sonuca ulaşmak için izlediği yolları uygun bir dille açıklayacak bir birikim elde etmiyor. Kısacası öğrencinin elde ettiği birikim, bilgileri tüketmekte faydalı iken bilgi üretimi konusunda yetersiz kalıyor.
İki eğitim sistemi arasındaki bu fark, eğitimin hayattaki yansımasında ortaya çıkıyor. Öyle ki, bir Alman öğrenci elindeki verilerle ulaşılması istenen sonuca belirli yöntemlerle ulaşmayı öğrenmiş iken bir Türk öğrenci elindeki verileri ve kullandığı yöntemlerin isimlerini, tarihini ezberlemiştir. Bundan dolayı Alman eğitim sisteminin hayattaki yansıması doğal olarak fazladır. Türkiye'de ise bu eksikten dolayı üniversite okumuş bilgili, birikimli gençlerimiz mühendis olarak fabrikada işe başladıklarında aldıkları eğitimle fabrikadaki iş arasında bağ kuramayıp işi işçiden öğrenmek zorunda kalıyorlar.
3. Merkezi Sınav
Bundan önce de belirttiğim gibi öğrencilerin aldıkları eğitimin ölçülüp değerlendirilmesi için sınav şarttır. Ek olarak bir öğrencinin lisede geçirdiği 4 yıllık eğitimi nasıl değerlendirdiği için de genel,merkezi bir sınav yapılması şarttır çünkü okullarda öğretilen bilgi çeşidi sınıftan sınıfa değişebilecek bir rölatiflik göstermemektedir. Aynı zamanda birçok eğitim sisteminde de lise mezuniyet sınavı/üniversiteye giriş sınavı görüldüğünden bu gerçekliğin kabullenilmesi gereklidir.Ülkemiz bu gerçekliği çok rahat bir şekilde kabul etmiştir. Buna göre ülkemizde 2 aşamalı sınav sistemi uygulanmakta; bu sınavlara her sene 1 ile 2 milyon arasında insan girmektedir. Ne yazık ki, ülkemiz eğitim sistemi, merkezi sınav temelli bir eğitim sistemi olduğundan dolayı, öğrencilerin sınav dışı performansları bir değerlendirilme ölçütü olarak alınmıyor, başarıları 3 saatlik sınav sonucunda ölçülüyor.
Peki, başka türlü nasıl olacak? Yaklaşık 1,5 milyon insanın eğitimini başka türlü nasıl adaletli bir şekilde ölçeceğiz?
Almanya örneği üzerinden devam edeceğim: Alman eğitim sisteminin lisans yerleştirme sınavının ismi Abitur. Bu sınavda her öğrenci belirlenmiş bazı derslerden zorunlu olarak sınava girerken (Almanca, İngilizce, Matematik...), başka hangi derslerden sınava gireceğini kendisi seçiyor. Aynı zamanda seçtiği bazı derslerden de sözlü sınava tabii tutuluyor. Öğrenci her daldan tek tek 3 veya 4 saatlik sınava giriyor. Her sınav klasik olmakla beraber, öğrenci kendi okulunda, kendi sözlüğünü,formül kitabını ve kalemini getirerek sınava giriyor. Kopya halinde sınavı iptal oluyor fakat bundan önce de belirttiğim gibi Alman eğitim sisteminde bilgi düzeyinin pek önemi olmadığı için ( Formül kitabı ) ekstrem seviyede güvenlik önlemleri alınmıyor ve bunun sonucunda öğrenciler rahat ve huzurlu bir ortamda sağlam bir psikolojiyle sınava giriyor. Aynı zamanda öğrencinin son notu sadece Abitur sınavıyla değil, bundan önceki 2 senedeki not ortalaması ile birlikte Abitur sınav notunun ortalaması olarak alınıyor. Böylelikle Abitur sınavı kötü geçen öğrencinin bundan önceki emekleri onu belli bir seviyede tutuyor. Sınavlar, öğrencinin o dersteki öğretmeni ile ikinci bir öğretmen tarafından okunuyor ve öğrencinin sınav notu bu iki öğretmenin ortak kararıyla belirleniyor. Aynı zamanda öğrencinin Abitur notu hiçbir öğrenci ile kıyaslanmaksızın 6 üzerinden değerlendiriliyor ve öğrencinin Abitur notu verilen bu not oluyor.
Tabii ki de Türkiye ile Almanya arasındaki kültürel, zihniyet ve eğitim anlayışından dolayı aynı sistemi almamız uygun olmaz hatta belki Abitur sistemi Türkiye'de adaletli bir şekilde işlemeyebilir. Fakat Abitur sisteminde görülüyor ki:
- Eğitim sistemi öğrencisine güveniyor
- Eğitim sistemi öğretmenine güveniyor
- Öğrencinin sınav dışı emekleri de değerlendiriliyor
- Yazılı ve sözlü sınavlarla tekdüze sınav sisteminden kaçınılıyor
- Öğrencinin bireysel isteğinin sistemde yeri var
- Kıyas üzerinden değil, başarı üzerinden ölçme var.
Aynı zamanda belirtmek gerekir ki, Alman eğitim sistemi pozitivist, materyalist bir eğitim anlayışıyla öğrencilerini hayata hazırlamaktadır. Daha uygun bir eğitim sistemi elbette öğrencileri ahlak, edep, terbiye gibi konularda da hayata hazırlamalıdır. Öyle ki, kopya çektiğinde diğer arkadaşlarının hakkını yediğinin bilincinde olan bireyler yetiştirilebilsin aynı zamanda eğitim sistemi hem öğrencisine hem de öğretmenine güvenebilsin.